Mekke’de inmiştir. Sadece bazı görüşlere göre 47. ayeti Mekke’de inmemiştir. 83 ayettir.
Adını ilk ayetinden almıştır. İmam Sadık (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir: Her şeyin bir kalbi vardır Kur’ân’ın kalbi de Yâsîn’dir. Kim gündüz akşam olmadan bu sûreyi okursa o gün akşam oluncaya kadar korunmuşlardan rızıklanmışlardan olur. Kim de uyumadan önce geceleyin onu okursa Allah onu her azgın şeytandan ve afetten korumaları için bin meleği onunla görevlendirir. Eğer o uykusunda ölürse cennete girer… (bk. Mecmau’l-Beyan Tefsiri.) Bu sure gül suyu ve zaferanla yedi kere yazılır. Günde bir defa olmak üzre yedi gün ara vermeksizin içilirse hafıza çok kuvvetli olur. Duyduğunu hiç unutmaz. Halkın gözünde kadri yüce olur. Bir kağıt üzre yazılıp üstte taşınırsa nazardan, cin ve delilikten, zarar verici hayvanat ve ağrılardan emin ve muhafazada olunur.
- Yâ, Sîn.
- Yemin olsun o hikmetlerle dolu Kur’an’a ki,
- Hiç kuşkusuz, sen, gönderilen elçilerdensin;
- Dosdoğru bir yol üzerindesin.
- Azîz ve Rahîm’in indirdiği üzeresin.
- Babaları uyarılmamış, tam gaflet içinde bir toplumu uyarman için gönderildin.
- Yemin olsun ki, onların çoğuna söz hak olmuştur, artık onlar iman etmezler.
- Biz onların boyunlarına bukağılar geçirdik. Bukağılar çenelere dayanmıştır bu yüzden onların kafaları yukarı kalkıktır.
- Önlerine bir set, arkalarına da başka bir set çektik. Böylece onları kuşatıp sardık; artık onlar görmezler.
- Sen ha uyarmışsın onları ha uyarmamışsın, fark etmez onlar için; inanmazlar.
- Sen ancak o Kur’an’a uyan ve görmediği halde Rahman’dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele!
- Biz, yalnız biz, ölüleri diriltiriz ve onların önden gönderdiklerini de eserlerini de yazarız! Zaten biz her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.
- “Apaçık kütükten maksadın levh-i mahfuz olduğu söylenmiştir. (bk. et-Tibyan Tefsiri) Ehl-i Beyt’ten gelen hadislere göre, Hz. Ali (a.s) ve o hazretin 11 masum evladıdır. Her şeyin bilgisi, bu ilahî önderlere verilmiştir. (bk. el-Burhan Tefsiri.)
- Onlara o kent halkını örnek ver. Hani, elçiler gelmişti oraya.
- Hani, biz onlara iki kişi göndermiştik, onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz, üçüncü bir kişiyle destek vermiştik. Şöyle demişlerdi: “Biz, size gönderilen elçileriz!”
- Kent halkı dedi ki: “Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
- Dediler: “Rabbimiz biliyor ki, biz size gönderilmiş elçileriz.”
- “Bize düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir.”
- Dediler: “Sizin yüzünüzden uğursuzlukla karşılaştık Eğer bu işe son vermezseniz, sizi mutlaka taşlayacağız. Ve bizden size acıklı bir azap kesinlikle dokunacaktır.”
- Dediler: “Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? Hayır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz.”
- Kentin öbür ucundan bir adam koşarak gelip şöyle dedi: “Ey topluluk, bu elçilere uyun!”
- Tefsirlerde yer aldığı üzere bu adam, Habib-i Neccar’dır. Antakya halkının kendilerine gönderilen peygamberleri yalanlamalarını ve onları öldürmek istemelerini haber alınca, şehrin diğer ucundan koşarak gelmiş ve halkı peygambere iman etmeye davet etmiştir.
- “Sizden herhangi bir ücret istemeyenlere uyun. Onlardır doğruyu ve güzeli bulanlar.”
- “Beni yaratana ne diye kulluk etmeyecek mişim ben? Ve sizler de O’na döndürüleceksiniz.”
- “O’ndan başka ilahlar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar.”
- “Bu durumda ben elbette ki açık bir sapıklığın içine düşerim.”
- “Ben, sizin Rabbinize iman ettim, artık dinleyin beni!”
- “Gir cennete!” denildi. Dedi: “Kavmim bir bilebilseydi?
- Ki Rabbim beni affetti; beni, ikram edilenlerden kıldı.”
- Biz onun ardından kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.
- Olan, sadece korkunç titreşimli bir sesti. Ve bir anda sönüverdiler.
- Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her resulle mutlaka alay ederlerdi.
- Görmediler mi, kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettik! Onlar artık bir daha bunlara dönmeyecekler.
- Ancak herkes toplandığında, onlar da huzurumuzda hazır bulundurulacaklar.
- Ölü toprak onlar için bir ayettir. Onu dirilttik, ondan dâne çıkardık; bak işte ondan yiyorlar.
- Onda hurmalardan, üzümlerden bahçeler oluşturduk, ondan pınarlar fışkırttık;
- Ki onun ürününden ve ellerinin yapıp ettiğinden yesinler. Hâlâ şükretmiyorlar mı?
- Şanı yücedir o Allah’ın ki toprağın bitirdiklerinden, onların öz benliklerinden ve nice bilmediklerinden bütün çiftleri yaratmıştır.
- Gece de onlar için bir ayettir. Gündüzü ondan soyup alırız da onlar karanlığa gömülüverirler.
- Güneş, kendine özgü bir durak noktasına doğru akıp gidiyor. Azîz, Alîm olanın takdiridir bu.
- Ay’a gelince, biz onun için de bir takım durak noktaları belirledik. Nihayet o, eski hurma sapının eğrilmişi gibi geri döner.
- Güneş’in Ay’a ulaşıp çatması gerekmiyor. Gecenin de gündüzü geçmesi gerekmez. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
- Zürriyetlerini o dopdolu gemilerde taşımamız da onlar için bir ayettir.
- Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık.
- Eğer dilersek onları boğarız. Bu durumda ne kendileri için feryat eden olur ne de kurtarılırlar.
- Ancak bizden bir rahmet olarak bir süreye kadar daha nimetlensinler diye kurtarılırlar.
- Onlara, “Önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki, size merhamet edilebilsin!” denildiğinde, hiç aldırmazlar.
- Çünkü Rablerinin ayetlerinden kendilerine bir ayet gelince, ondan mutlaka yüz çevirmişlerdir.
- Onlara, “Allah’ın size lütfettiği rızıklardan dağıtın!” dendiğinde, nankörlüğe sapanlar, iman edenlere şöyle derler: “Allah’ın, dilediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz açık bir sapıklık içindesiniz, hepsi bu.”
- Bir de şöyle derler: “Eğer doğru sözlüler iseniz, bu tehdit ne zaman?”
- Sadece korkunç titreşimli bir sesi bekliyorlar. Onlar çekişip dururlarken, o ses kendilerini enseleyecektir.
- O zaman ne bir tavsiyede bulunmaya güçleri yetecek ne de ailelerine dönebilecekler.
- Sûra üfürülmüştür! Bak, işte kabirlerden, Rablerine doğru akın akın gidiyorlar.
- Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman’ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler.”
- Topu topu korkunç titreşimli bir tek ses. Ve bakmışsın, hepsi birden huzurumuzda divan durmaktadır.
- O gün hiçbir canlıya, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Sizler, sadece yapıp ettiklerinizin karşılığını alırsınız.
- O gün cennet halkı bir uğraş içinde eğlenip ferahlamaktadır.
- Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, koltuklar üzerinde yaslanmışlardır.
- Orada kendileri için meyveler var. İstedikleri her şey kendilerinin olacak.
- Rahîm Rab’den bir de sözlü selam!
- Ey günahkârlar! Bugün şöyle ayrılın!
- Ey âdemoğulları! Ben size, “Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır!” demedim mi?
- “Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!” demedim mi?
- Yemin olsun, şeytan, içinizden birçok nesli saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz?
- Alın size, tehdit edildiğiniz cehennem!
- İnkâr edip durmanız yüzünden dalın oraya bugün!
- O gün, ağızlarını mühürleyeceğiz. Bize elleri konuşacak, ayakları da kazanmış olduklarına tanıklık edecek.
- Dilesek, gözlerini siler, onları elbette kör ederiz. O zaman yola koyulmak isterler ama nasıl görecekler?
- Dilesek, onları oldukları yerde hayvana çeviririz. O zaman ne ileri gitmeye güçleri yeter ne de geri dönebilirler.
- Kimi uzun ömürlü kılarsak, onu yaratılışta gerisin geri çeviririz. Hâlâ akıllarını işletmiyorlar mı?
- Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmazda. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur’an’dan başka şey değildir;
- Diri olanı uyarsın ve gerçeği örten inkarcılar için söz hak olsun diye indirilmiştir.
- Görmediler mi, ellerimizin yapıp ettiklerinden, kendileri için nice hayvanlar yarattık da onlar, bu hayvanlara sahip oluyorlar.
- O hayvanları bunlara boyun eğdirdik. Onlardan binekleri vardır ve onlardan bir kısmını da yiyorlar.
- O hayvanlarda bunlar için birçok yararlar var, içecekler var. Hâlâ şükretmiyorlar mı?
- Kendilerine yardım edilir ümidiyle Allah’tan başka ilahlar edindiler.
- Oysaki, o ilahlar bunlara yardım edemezler. Tam aksine, bunlar, o ilahlara hizmet eden ordular durumundadır.
- Artık onların sözü seni üzmesin! Biz onların sır olarak tuttuklarını da açıkladıklarını da biliyoruz.
- Görmedi mi insan, kendisini bir spermden yarattığımızı! Bir de bize açık bir hasım kesilmiştir o.
- Kendi yaratılışını unutmuş da bize örnek veriyor. Ve bir de şöyle diyor: “Şu çürümüş kemiklere kim hayat verecek?”
- De ki: “Onlara hayat verecek olan, onları ilk kez yaratandır. O, her türlü yaratmayı çok iyi bilmektedir.”
- İmam Cafer Sadık (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir: Kureyş’ten olan Übey b. Halef, bir bahçeden çürümüş bir kemik alarak elinde ufaladı ve “Ey Muhammed! Çürümüş kemik olduktan sonra mı diriltileceğiz?” dedi. Bunun üzerine Allah Teala şu ayeti indirdi: “Kendi yaratılışını unutarak bizim için bir örnek verdi ve şöyle dedi: “Çürüyüp dağıldıkları hâlde bu kemikleri kim diriltecek?” De ki: “Onu ilk defa yaratan, onu diriltecektir. O her türlü yaratmayı bilir.” (bk. Nuru’s Sekalayn Tefsiri) Büyük filozoflar da, bu ayette açıklanan delilin kıyamette dirilişin ispatı için en sağlam delillerden olduğunu bildirmişlerdir.
- O size, o yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu da siz ondan tutuşturup duruyorsunuz.
- Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Elbette güç yetirir. Her şeyi bilen Alîm, sürekli yaratan Hallâk O’dur.
- O, bir şeyi istediğinde, buyruğu sadece şunu söylemektir: “Ol!” Artık o, oluverir.
- Her şeyin egemenliği elinde olan o yaratıcının şanı çok yücedir! Sonunda O’na döndürüleceksiniz.