Medine’de inmiştir; 24 ayettir.
Bu adı 2. ayetindeki “Haşr” kelimesinden alır. Resulullah (s.a.a)’in şöyle dediği nakledilmiştir: “Kim Haşr Sûresi’ni okursa, cennet, cehennem, Arş, kürsi, hicab, yedi kat gök, yedi kat yer, hava, rüzgâr, kuşlar, ağaçlar, dağlar, canlılar, güneş, ay, melekler, hepsi top yekûn ona rahmet ve mağfiret dilerler. Eğer o gün veya o gece ölürse, Allah’ın dilemesiyle şehit olarak ölür.” (bk. Sevabu’l-A’mal.) Bu sure Cuma gecesi okunursa gelecek cumaya kadar kaza ve belalardan emin olunur. Kaza-yı hacet niyetiyle abdest alınıp dört rekat namaz kılınır. Her rekatta Fatihadan sonra bu sure okunur. Namazdan sonra hacet dilenir ve niyaz edilirse iş kolaylaşır, hacet gerçekleşir. Bu sure bir cam kap içerisine yazılır. Temiz bir su konulup gusül edilir ve içilirse zeka ve anlayışı kuvvetlendirir. Hafıza güçlendirir, unutkanlığı izale eder.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
- Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah’ı tespih etmiştir. Azîz’dir O, Hakîm’dir.
- Ehlikitap’tan küfre sapanları, ilk toplanma gününde yurtlarından O çıkardı. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız; onlarsa kalelerinin kendilerini Allah’tan koruyacağını zannetmişlerdi. Ama Allah onlara hiç ummadıkları yerden geldi, yüreklerine korku saldı; kendi evlerini kendi elleriyle ve iman sahiplerinin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ibret alın, ey gözleri olanlar!
- Eğer Allah onlar üzerine sürgünü yazmamış olsaydı, onlara mutlaka dünyada azap ederdi. Âhirette de onlara ateş azabı vardır.
- Çünkü onlar, Allah’a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah’a kafa tutarsa, bilsin ki Allah’ın azabı çok çetindir.
- Bir hurma ağacını kestiniz, yahut onu kökleri üzerine dikili bıraktınızsa, bu Allah’ın izniyledir; yoldan çıkmışları rezil etmesi içindir.
- Allah’ın onlardan resulüne aktardığı ganimetlere gelince, siz onun için ne at bindiniz ne deve sürdünüz; ama Allah, resullerini dilediği kimselerin üzerine salar. Allah her şeyi yapmakta sonsuz kudret sahibidir.
- Allah’ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardığı mal ve nimetler şunlar içindir: Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar. Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah’tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.
- Sözü edilen o mallar, göçmen yoksullar içindir. Onlar ki, yurtlarından çıkarılıp mallarından yoksun bırakılmışlardır; Allah’tan bir lütuf ve bir hoşnutluk peşindedirler; Allah’a ve resulüne yardım ederler. İşte onlardır, özü-sözü doğru olanlar.
- Onlardan önce yurda konmuş ve imana sarılmış olanlar, kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa bile, ötekileri kendi nefslerine tercih ederler. Nefsinin cimriliğinden korunanlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
- İmamların tasarruf ettikleri mallar üç kısımdır: 1- Müslümanlardan zekat olarak aldıkları mallar. Bununla ilgili hüküm innemessedakatu (Tevbe: 60) ve diğer bir çok ayette açıklanmıştır. 2- Ganimetler ve kazançlar bu da ve enema ganimtum ayetinde (Enfâl: 41) açıklanmıştır. Ganimetlerden maksat savaşla düşmandan alınan mallar ve diğer kazançlardır. 3- Fey’i, yani savaşsız olarak düşmandan alınan mallar. Düşmanın anlaşma gereği verdiği mallar gibi. İşte bu ayetler bu üçüncü kısma aittir. Hz. Ali ve Ehl-i Beyt imamlarından gelen hadislere göre bu üçüncü kısmın tümü Peygamber’e ve Ehl-i Beyt’e aittir. 8. ve 9. ayetlerden anlaşılacağı üzere bu malların Peygamber ve Ehl-i Beyt’e tahsis edilmesinin sebebi bu malların diğer fakir Müslümanlara ulaşmasını sağlamaktır. Çünkü Peygamber ve Ehl-i Beyt bu malları ellerinde bulundurdukları takdirde bu mallar ihtiyaç sahiplerine ulaşır ve onların ihtiyaçları karşılanır böylece malların belli bir zümrenin elinde dolaşması engellenmiş olur.
- Onlardan sonra gelenler de şöyle derler: “Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi affet; kalplerimizde, inananlara karşı bir düşmanlık bırakma! Rabbimiz, sen çok şefkatli, çok merhametlisin!”
- Görmedin mi o ikiyüzlülüğe sapanları ki, Ehlikitap’tan inkâra giden dostlarına şöyle diyorlar: “Eğer toprağınızdan çıkarılırsanız, yemin olsun sizinle birlikte biz de çıkacağız. Sizinle ilgili olarak hiçbir zaman kimseye boyun eğmeyeceğiz. Eğer sizinle savaşılırsa mutlaka size yardım edeceğiz.” Allah tanıktır ki onlar kesinlikle yalancıdırlar.
- Eğer çıkarılsalar onlarla beraber çıkmazlar; eğer savaşa maruz bırakılsalar onlara yardım etmezler; yardım etmeye kalksalar da mutlaka arkalarını dönüp kaçarlar. Sonunda kendilerine de yardım edilmez.
- Onların gönüllerinde, korku bakımından siz, Allah’tan daha zorlusunuz. Bu böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.
- Onlar sizinle toplu halde değil ancak müstahkem kaleler içinde yahut duvarlar arasından savaşabilirler. Onların kendi aralarındaki problemleri ciddidir. Sen onları birlik halinde sanıyorsun, oysaki onların kalpleri parça parçadır. Böyledir; çünkü onlar akıllarını işletmeyen bir topluluktur.
- Kendilerinden biraz önce günahlarının vebalini tadanlara benziyorlar. Acı bir azap var onlara…
- Durumları, şeytanın durumuna benziyor. Hani, şeytan insana, “inkâr et!” der, insan küfür ve inkâra sapınca da şöyle konuşur: “Vallahi ben senden uzağım; ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım!”
- Bu yüzden ikisinin de sonu, içinde sürekli kalacakları ateşe girmek oldu. Zalimlerin cezası işte budur.
- Ey iman edenler! Allah’tan korkun! Ve her benlik, yarın için önden ne gönderdiğine bir baksın. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
- O kimseler gibi olmayın ki, Allah’ı unuttular da Allah da onlara öz benliklerini unutturdu. Yoldan çıkmışların ta kendileridir onlar.
- Ateşin dostlarıyla cennetin dostları bir olmaz. Cennetin dostları, zaferi elde edenlerin ta kendileridir.
- Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirseydik, her halde sen onu Allah korkusundan huşû ile boynunu bükmüş, çatlayıp yarılmış görürdün. Biz benzetmeleri insanlar için yapıyoruz ki, inceden inceye düşünebilsinler.
- Öyle Allah ki o, İlah yok O’ndan başka. Gaybı da görünen âlemi de bilen O! Rahman O, Rahîm O.
- Öyle Allah ki O, ilah yok O’ndan gayrı! Melik, Kuddûs, Selâm, Mümin, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbir. Allah, onların ortak koşmalarından yücedir, arınmıştır.
- Allah’tır O! Haalik, Bâri’, Musavvir’dir O! En güzel isimler O’nundur. Göklerde ne var, yerde ne varsa O’nu tespih eder. Azîz’dir O, Hakîm’dir
- İmam Sadık (a.s), babasından, o da dedelerinden, onlar da Emirü’l-Müminin’den şöyle nakleder: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim onları sayarsa, cennete girer.” Sonra o isimleri zikretmiştir. Şeyh Saduk, bu hadisi aktardıktan sonra şöyle der: “Saymaktan maksat, bu isimleri bilmek ve manalarına tam olarak vâkıf olmaktır; sadece saymak değildir.” (bk. es-Safî, et-Tevhid’den naklen.)